18 Ocak 2012 Çarşamba

Benim Sinemalarım

Sinema perdesinden yansıyan sadece bir kurgu değil herbir seyircinin hayatı, düşünceleri hatta fantezileri. İnsana dair herşeyi insana en etkileyici biçimlerden biriyle sunmak sinemayı bu kadar eşsiz yapan. Aslında başka dünyalara gitmiyoruz filmlerle, herbir film insanın kendi içinde bir yolculuk aynı zamanda. İnsanın hüznüyle, sevinciyle, keyfiyle ya da sıkıntısıyla başbaşa kaldığı anlar. Günlük karmaşa içinde görmediği, duyamadığı kendine kısa yolculuklar. Kimi filmlerse tamamen başka bir dünyaya gittiğini düşündüğün  aslında yine kendi içinde olan ama farketmediğin fantezi dünyasına bir yolculuk. Malzeme insan olunca insana ait duygular her tür filmin içinde bir yerlerde barınıyor zaten. Bu hafta başı itibariyle izlediğim iki film kendine özgü yönleriyle sinema dilinin ne kadar etkileyici olabildiğini gösterdi.

2001 yapımı A Beautiful Mind (Akıl Oyunları) ilki. Eski tarihli sayılabilir  ama şarap gibi derler ya -bu filmler için de geçerli  olmalı-,işte öyle bir film. John Nash ahhh John Nash sen ne kadar ilham verici bir adamsın. Filmin senaryosu ve kurgusu paraniod şizofreni hastalığı ve John Nash'in mücadelesi ancak bu kadar iyi anlatılabilir dedirtiyor. İlk bölümde Nash'in algısındaki gerçekliği onunla beraber yaşıyor sonra bu  gerçekliğin aslında var olmadığını öğrendiğimizde onun kadar şaşırıyoruz. Sonrası sevginin, yaşama azminin ve sabrın sonu selamettirin hikayesi. Ama gerçekçi de yani hiçbirşey toz pembe değil filmde. Hastalığını yenemese de onunla yaşamayı öğreniyor Nash ki ilham verici olan yanı da bu. Bir daha ve bir daha izlenir derim.

Ocak 2012 itibariyle vizyonlardaki yeni bir film ise şarap tadındaki başrol aktrisiyle etkiliyor. The Iron Lady (Demir Leydi) şanslı bir konuya sahip aslında. Biyografisi anlatılan şahıs bir döneme yön vermiş İngiltere tarihinin ilk ve şimilik son kadın başbakanı Margaret Thatcher. Merly Streep Amerikalı bir aktris olarak aksanından ses tonuna ve vücut diline kadar mükemmel canlandırmış Thatcher'ı. Golden Globe'u kazandı. Oscar' alması da kuvvetle muhtemel. Bu arada film ise sahip olduğu güçlü malzemelere oranla yavan kalıyor. Konu olarak,Thatcher'ın hayatı üzerinden hırs ve hırsın bedelini irdeliyor denilebilir. Ancak izlediğinizde birşeyler eksik duygusu uyanıyor. Özellikle geriye dönüşler oldukça kopuk.Streep'in oyunculuğu ve Thatcher'in kişiliği filmi kurtarıyor. Thatcher'ın son zamanlarında oldukça kapalı bir hayat yaşaması da merak duygusunu canlı tutuyor. Streep için ve Thatcher'la ilgilenenler için  kesinlikle görmeye değer derim.